28 Ağustos 2011 Pazar

Bayram

16.30’da Babamı beklerdim Cumhuriyet meydanında,

Bayram alışverişi için. Geç kalırsam Damla kitabevinde olurdu babam.

Elimden tutar götürürdü çarşıya. Bazen elini koklardım babamın; biraz sigara biraz da makine yağı kokardı eli ama hep temizdi. Bir kaç mağaza dolaşıp karar verirdik ne alacağımıza. O “seneye de giysin” diye büyük alır, ben de bol cepli olsun isterdim. Orta yolu bulup en son Ethem isimli ayakkabıcımıza giderdik. Baktığımız raflar belliydi genelde ya da güzel seri sonu varsa alt kata inerdik. Şişko tezgahtar da yardımcı olurdu bize. Bazen gözlerim dolmadı değil hani Halley ayakkabılar çıktığında.


Biz eve döndüğümüzde; mutfakta ıslatılmış buğday, bayram sabahına çorba olmayı beklerdi. Ablam ütüleri bitirmek üzeredir o saatlerde. Ben de yeni ayakkabı ve elbiselerimin hayalini kurardım. Çoraplarım; sandıktan çıkmışlar; geçen yaz dayımın hediye ettiği çoraplardır. Şekerler mi? Onlar Belediye’nin tanzim satış mağazasından alınmış, henüz paketlerindedir ama şekerliğe girmemiştir. Ama ben hangilerini yiyeceğime çoktan karar vermişimdir.


Sabah olunca annem zorla beni kaldırır, bayram namazına gönderir ben de tıpış tıpış giderdim. Eski ayakkabılarımı seçer bayram günü ayakkabılarımdan olmak istemezdim aslında biraz da kıyamazdım onlara... Dönüşte komşularla karşılaşır; ilk el öpmeler orada başlardı. Babamın arkadaşı Sarraf amca elini omzuma atar, apartmanımızın yolunu tutardık. Yaklaştığımızda kapıcı Kemal amca apartmanın önünde apartman sakinlerini beklerdi; eski ama temiz gömleğiyle babamlarla bayramlaşır, benden de makas alırdı... Merdivenleri çifter çifter çıkabilmenin gururuyla ilk önce ben varırdım eve. Gittiğimizde yoğurtlu buğday çorbası büyük Emsan tencereyle masada hazır beklerdi. Ekmekler dünkü ekmektir. Çünkü Bayramın ilk günleri fırınlar da çalışmazdı. Ekmekler bir gün önceden bolca alınır büyük bir beze sarılırdı...


Bu arada sabah güneşi salonda...


Yemekten sonra babam tıraşını olurken ev ahalisi de hazırlanırdı. Bayramlıklar giyilmiş hazırdır artık herkes... Ben trt1'e dalmışken babam salona girer ve koltuğa otururdu. Artık bayram başlamıştır. Önden Ablam, Annemin ve Babamın ellerinden öper sıradan ben de devam ederdim ve kolonya ve şeker ikram edilirdi. Babamın eline takılırdı gözüm. Harçlığımı çoktan hazırlamıştır oysa ki ve koyar cebime...


Bayram ziyaretine yaşça büyük komşulardan ya da memleketine gidememişlerden başlanır ve evden ayrılınırdı. Hepsine de götürülmezdik evde nöbet beklerdik. Olur da uzaktan gelen olursa babamlara haber verip çağırırdık. Yakın dostlarımıza akşam gider biraz fazla otururduk. Mesela babamın mesai arkadaşı Ömer Amcalar. Ömer Amcaların şekerleri güzel olurdu bir de hanımı Zeliha teyze hindistan cevizi kaplı çikolata topları yapardı.


Ertesi günler uzaktaki dostlara ayrılırdı. Kimi zaman çarşıya kadar yürünür oradan da taksiye binilirdi.

Benzin kokusu içine sinmiş, siyah chovrelet taksiyle yolculuk bir başkaydı.

Bu bayram memlekete gidememiş olmamızın ceremesini birazda telefonu olan Mehmet amcalar çekerdi. Çağla yeşili çevirmeli telefonları dedemin sesini duymamı sağlardı. Dedem kirazların olmaya başladığını söyler sonuna doğru da ağlamaya başlardı; ben de gözyaşlarımı tutamazdım. Anneannemle konuşurken de ya büyük adamlar olurdum ya da yüzbaşılar... O an Mehmet amcaları da bir hüzün kaplar sonra Emine teyzenin getirdiği çaylarla efkarımızı dağıtırdık...


Bir gurbet kuşu olarak geçirdiğimiz bayram, son gün ikindi namazında atılan topla artık sona ererdi. Bayramlıklar özel günlere saklanır. Bir daha ki bayrama memlekette olma ümidiyle bayramla vedalaşırdık...